Meditasyon ve İslam

Meditasyon ve İslam

Islam’da meditasyon zikir olarak var
A.Ü İlahiyat Fakültesi Profesörü Dr. Salih Akdemir, fakültede yoga yapmasıyla alışılmadık bir ilahiyatçı portresi çizdi. Yoga ve meditasyonu ‘gurum’ dediği, Dr. Muammer Karakaş’tan öğrendiğini söyleyen Salih Akdemir ve Muammer Karakaş’la meditasyon ve İslam’ı konuştuk

Şehriban Oğan imzalı haber gündeme bomba gibi düştü. A.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Tefsir Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Salih Akdemir okulda yoga yaparken poz vermişti. Röportajda Kuran’ın birçok yerinde ‘zikir’ sözcüğünün geçtiğini belirten Akdemir herkesi yogaya çağırıyordu. 3 yıl önce ‘gurum’ dediği Dr. Muammer Karakaş’la tanışıpa yoga ve meditasyona başlamıştı. Bir ilahiyatçının yoga yapması ilginçti. Prof. Dr. Salih Akdemir ve Dr. Muammer Karakaş’ı buluşup ayrıntıları konuştuk.



Salih Akdemir’le nasıl tanıştınız?

Dr. Muammer Karakaş: Menekşe Öztürk adlı milli tekvandocu bir hanım yoga öğrenmek için geldi. Bir gün ‘hocam seveceğiniz, çok şey öğreneceğiniz bir hocamla tanıştıracağım sizi’ dedi. Böyle tanıştık. Ben hocaya meditasyon o bana İbranice öğretti. Salih Hoca’nın Kuran-ı Kerim tercümesinden çok etkilendim, özellikle de ‘Ben cinleri ve insanları bana ibadet etsinler diye yarattım’ cümlesiyle ilgili yorumundan. Hoca ibadet kelimesinin ‘abede’ kökeninden geldiğini ve bunun ‘bir şeyi yapmak, oluşturmak, yaratmak’ anlamı olduğunu yorumluyordu. Yani insanın, hamlıktan kemale erişmesi gerektiğini söylüyordu. Kemale ermemiş, aciz insanın aslında çekirdeğinde ilahiliği, mükemmelliği taşıdığını söylüyordu. Oysa biz basit bir şekilde o ayeti ibadet etmek diye anlıyorduk. Bütün dinlerde insanın kemale, en mükemmele doğru gidişi vardır. Mükemmel olan nedir: O’dur

Prof Dr. Salih Akdemir: Meditasyondan gayemiz Nietzsche’nin dediği üstün insanı oluşturmak; tasavvufta buna ‘insan-ı kamil’ diyoruz. Toplum içinde yabancılaşmamış, kendini gerçekleştiren insanı istiyoruz. O insan, bütün bilgeliklerin hepsini içinde barındıracak. O yorumun anlamı içimize tanrısal modeli yerleştiriyor. İnsan, kurumların, ideolojilerin, yöneticilerin etkisinde kalır ve kendi olma sürecine giremezse yabancılaşma başlar. Ben meditasyonu ruhsal akışa bırakma olarak algılıyorum.

İLAHİ AKIŞA DAHİL OLALIM



Hasan Dağı’na tırmanış hikayeniz var bir de…

Prof. Dr. Salih Akdemir: Tırmanışın amacı varlıkla bütünleşmekti. Yaşam vakit geçirmek için değil, ilahi akışa dahil olarak bir şeyler yapmak içindir. Biz dördüncü aşamaya, meditasyonun sağladığı sakin bilinçlilik haline giremezsek olamayız. Yunus’un ‘bir ben vardır bende benden içeru’ dediği durumun bilincinde olmazsak, bizi diğer varlıklardan ayıran tanrısal boyutumuz ortaya çıkmaz.

Dr. Muammer Karakaş: Dördüncü bilinç yani sakin uyanıklık hali, günlük yaşantımızda sürerse, zihin birlik bilinci dediğimiz hale erişir. Budistlerin başvuru kitaplarından Bhagavatgita’da, buna ‘kayıpta ve kazançta eşitlik’ denir. Kuran’da ise bu ‘hayır ve şerrin hepsinin hayır olduğu, kayıp ve kazancın hepsinin Allah’tan geldiği’ şeklinde ifade edilir. Buna beşinci bilinç deriz. Altıncı bilinç, Tanrı bilincidir, yedinci bilinç birlik bilincidir. Birlikte yerleş, birlikten eylemin çıksın, oradan hareket et. Çelişkiden, ikilikten, tereddütten yola çıkma. Hareketlerin birlikten gelsin. O zaman yaptığın her şey O’dur, sen değilsin. Başka bir şey olma, O’nun eli ol.

Prof. Dr. Salih Akdemir:
 Yunus’un ‘bir ben vardır bende benden içeru’ dediği yer aslında dördüncü boyutun başladığı yerdir. Kozmik bilinç dediğimiz düzeyde, kişi artık varlıkla bütünleşiyor ve kendini ilahi bir akışa bırakıyor. Bu noktada Yunus ‘ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim’ der. Kuran’da ‘kim kendini tanırsa Rabbini bilir’ denen budur. Mantrayı söylüyoruz, o büyük ben’in bizde açılımını, varlığın bizi kapsamasını istiyoruz. İnsan genelde yitirmekten korkar ve kazanmak ister. Kazanınca şımarır, yitirince üzülür. En önemli korku yitirme korkusudur, hastalıkların oluşmasına neden de bu korkudur. Yunus’un dediği, kozmik bilinçte, ilahi akışın içine girdiğimizde hiçbir şey insanı üzemez. Kuran’da söylüyor; ‘Oku atarken, atan sen değildin, Allah’tı’ diyor. Peygamber efendimiz, bir hadisinde diyor ki ‘öyle bir an gelir ki ben bana yaklaşan insanın gören gözü, işiten kulağı, yapan eli olurum’. Allah eylemlerimizi sahipleniyor ve mesafe kalkıyor. Geçenlerde bununla ilgili ilginç bir durum oldu. Bir öğrencim trafik kazası geçirdi, komadan çıkamıyor. Mescide girdim, yogaya başladım, öbür tarafa geçtim, kızın bilinçaltına gireyim dedim. O anda olağanüstü bir sürece girdim. Kız dünyaya geri gelmek, hayata dönmek istemiyor. ‘Seni çok seviyoruz, gel, aramıza katıl, bekliyoruz’ dedim, bayağı uğraştım, sonra da elimle dokundum ‘Ya Şafi, Ya Kafi, Ya Allah’ dedim. O gün biraz toparlandı, bilinci açıldı. Dünyaya geri gelmek istememesinin psikolojik nedenleri vardı, çünkü gerçeklerle yüzleşmek istemiyordu.


Bir ilahiyatçının yoga yapması ilginç bir durum. Diyanet de olumlu bakmıyor. Tepki aldınız mı?

Prof. Dr. Salih Akdemir: Bir canlı yayında dedim ki, Allah’ın gitmeyeceği tek yer bir Diyanet bir de İlahiyat Fakülteleri’dir. Siz dindarlığı şekilde ararsanız bitti. Hazreti İsa’nın en büyük düşmanları din adamları oldu. Ben ruhsallık üzerinde duruyorum. Muharrem Bey’i fakültemize davet ettim, konferans verdi. İnsanların katılımıyla meditasyon yaptık. Van’a gittim, orada üniversite öğrencilerine, burada kendi öğrencilerime meditasyon yaptırdım. Herkes olumluydu. Soruyu şöyle soruyorsanız; ‘yoga namaz yerine geçer mi?’ Cevap veriyorum: Geçmez.

ALLAH-İNSAN İLİŞKİSİ SEVGİDİR


Hayır böyle sormuyorum

Prof. Dr. Salih Akdemir: Toplumu aydınlatma görevim var. 1995’de laiklik konusunu gündeme getirdim. Erbakan Hoca o zaman beni dinleseydi, 28 Şubat olmazdı. ‘İslam ve Laiklik’ kitabı yazdım. Türkiye’de laiklik olmadığını ‘laikçilik’ olduğunu söyledim askerlere. Devletin ideolojisi olur mu? Atatürk’ü seviyoruz ama devletin ideolojisi olamaz. İslam da bir ideoloji olarak olamaz, devlet herkese karşı eşit olmalı. O projeye girerken, öldürülmeyi göze aldım. Bir dini satmadığımız kaldı. O zamanlar RP geleneği laiklik düşüncesini benimsemiyordu. Şimdi hepsi aynı noktaya geldi. Bilim adamına düşen, insanları ayrımsız uyarmaktır. Geçenlerde Japonya’daydım, sevgiyi anlattım orada. Bilmiyorlar sevgiyi


Biz biliyor muyuz sevgiyi?


Prof. Dr. Salih Akdemir: 
Bilmiyoruz. Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı’da yaşar, Tanrı’da yaşayan sevgide yaşar. Sevgi özgürleştirici bir eylemdir. Mesela benim çevirimdeki ‘Besmele’ diğer çevirilerden farklıdır. Ben semantik yöntem uyguladım. ‘Çok seven, çok müşfik olan Allah’ın adıyla’ diye çevirdim. Allah-insan ilişkisi, sevgi ilişkisidir, köle-efendi ilişkisi değildir Takvayı, ‘Allah bilinci’ olarak açıkladım. İçimizde Allah’ın egemen olması, dördüncü aşamaya gelmemiz. İçimizde sevgi egemen olursa korku kalmaz. İnsanlaşma sürecimiz başlar.


Veda bilgisi konusunda ne diyorsunuz?

Prof. Dr. Salih Akdemir:
 Hadis Suresi’nin 22. ayetinde ‘gerek kendinizde gerek yeryüzünde meydana gelecek hiçbir şey yoktur ki biz bunları yaratmadan önce bunlar bir kitapta yazılı olmasın, bunlar Allah için kolaydır’ deniyor. ‘Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim’ noktasına gelemezsek, intihara varan süreç başlar. Bu bilince gelen kişi, hastaysa iyileşir, Muharrem Bey de birçok kişiye kanser konusunda meditasyonu önerdi. Öğrencimin annesi kanserdi, meditasyon önerdim, iyileşti. Bunlar vahiy değil ama hikmettir, bilgeliktir. Kuran-ı Kerim’de vahiyden sonra bilgelik, hikmet gelir, insanlığın evrensel kültürüdür. Kuran-ı Kerim cennete girecek insanları betimliyor ve diyor ki: ‘Onlar tüm sözleri dinlerler sonra da en güzel olanına uyarlar.’ Görüşleri dinleyeceğiz. İslam’ın yapısı indirgeyici değil kuşatıcıdır.

Dr. Muammer Karakaş:
 Zihnin gücü sınırsız. Kuvveden tohuma çıkabilir. Tohumdan ağaca dönüşebilir. Bütün dinlerin uygulamalarında meditasyon, İslamiyet’te de zikir var. ‘Allah’ı zikrediniz’ deniyor.

Prof. Dr. Salih Akdemir: Asla namaza alternatif bir ibadet biçimi değil. Mevleviler, mantra yerine dönerek, egoyu silmeye çalışıyor. Ben’i silip, Allah sevgisini ön plana çıkarmaya çalışıyor. 1995’ten beri, ‘Benötesi psikoloji’ bilim dalı oldu. Mantra yerine, kontrollü LSD verip, egoyu kaldırıp benle buluşmayı gerçekleştiriyorlar. Zikir önemli. Kuran-ı Kerim’de şu ayet vardır; ‘Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzura kavuşur’. Bu bilgileri bilgelik olarak algılayalım, geçmişteki ilahi bir mesaj olarak algılayalım, önemli olan bu mesajın bizi Allah sevgisine götürmesi ve içimizde Allah sevgisinin egemen olmasının sağlanması.

Prof. Dr. Salih Akdemir

1950 Elazığ doğumlu. Doktorasını Paris Hukuk Fakültesi’nde yapan Akdemir Arapça, Akadça, İbranice, Aramice, Latince, klasik Yunanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, İngilizce, Almanca, Boşnakça (Sırpça-Hırvatça) biliyor. Salih Akdemir’in yayınlanmış eserleri arasında ‘Kur’an ve Laiklik’, ‘Cumhuriyet Dönemi Kur’an Çevirileri’, ‘Ku’ran’ın Anlaşılmasına Doğru’, ‘İslam’ın Vadettikleri’, ‘Son Çağrı Kur’an’ gibi kitapları bulunuyor.

Dr. Muammer Karakaş

1954 Elazığ doğumlu olan Dr. Muammer Karakaş tıp eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı. 1984’te Bursa Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’nda uzmanlık aldı. 1986’dan bu yana Ankara Ayrancı Polikliniği’ni işleten Dr. Muammer Karakaş, 1993’ten bugüne önce kendi kalp rahatsızlığı nedeniyle dünyanın en eski sağlıklı yaşam bilgileri olan ‘Veda’larla ilgilendi. ‘Ayurveda’ bilgi ve deneyimlerini artırmak için Hollanda Maharishi Uluslararası Üniversitesi ve Özbekistan Taşkent Üniversitesi`nde ‘Ayurveda’ kursları, Hindistan Maharishi Nagar’da ‘İnsan ve Veda’ kursu ve Mısır Kahire’de ‘Ayurveda’ seminerlerine katıldı.

Meditasyon dördüncü bilinç durumudur

Medİtasyon aslında ‘derin düşünmek’ demek, Fransızca’dan geliyor ama gerçek anlamını yitirmiş, o nedenle meditasyon demeyi doğru bulmuyorum. Sanskritçe karşılığı ‘Turyaçetan’ı Türkçeye çevirdiğimde ‘SU’ yani ‘Sakin Uyanıklık’ olarak telaffuz etmeyi tercih ediyorum. İlk mesaj SU’nun somut, fiziksel durumu. SU bir dördüncü bilinç durumudur. Tıpkı maddenin hali gibi, nasıl su buhar halinde başka, buz halinde başka ama yine öz olarak su ise, bilincin de halleri var. İlk üç bilinç hali, uyku, rüya ve uyanıklık halleri. Rüya ile uyanıklık arasında çok farklı bilinç hali var, rüyada da gerçeklikle ilgimiz yok; fizik kurallarına uygun olmayan bir bilinç durumundayız. Meditasyon bilincin dördüncü halini yaşatıyor bize. Uyku dinlendirir, rüyada psikolojik yönden stresler çözülür. Meditasyonun yarattığı dördüncü bilinç durumu da uyku ve rüyanın çözemediği fiziksel ve ruhsal stresleri çözer. Mantralı meditasyon tekniğinden bahsediyoruz. Bu teknikle insanın sakin bir yerde oturup, gözlerini kapatarak giderek daha sakin duruma gelmesini amaçlıyoruz. İnsan tamamen sakin ve çabasız bir hale geliyor. Mantra bu yöntemin araçlarından biri. Mantra anlamsız olmalı; tınısı, ses değeri, müzikal niteliği zihni sakinleştiren bir etki taşımalı. Meditasyon yapan kişinin vücudunda bağışıklık sistemi kuvvetleniyor, deri direnci artıyor. Meditasyon öğrenmeye ikinci doğum deniyor. Çünkü normal insan, üç bilinç haliyle dünyaya geliyor. Ama meditasyonla dördüncü bilinci deniyor.